DEĞERLİ KARDEŞLERİM;
Bugün dünyamızda bütün kavgalar, savaşlar, karmaşalar hep, İSLAM ülkelerinde yaşanmaktadır. Bunun nedeni İSLAM değil Müslümanların Kuran’dan uzaklaşmalarıdır. Maalesef bugün Sevgili Peygamberimizin hadislerinde belirttikleri gibi “İslam’ın ismi, Kuran’ın resmi kalmıştır. Kuran keselere konulmuş, siz Kuran’ı anlamazsınız Kuran’ı âlimlerin kitaplarından öğrenmeniz gerekir yoksa günaha girersiniz, dinden çıkarsınız safsataları ile şeytan insanların gözündeki sürmeyi çekip almıştır.
Hâlbuki Kur’an’a Allah,ü Teâlâ kefildir. Şeytan Kuran’ın bir harfini bile değiştiremeyeceği için âlimlerin kitapları ile bidatları dinimize sokmuş, bu şekilde Kuran’ı devreden çıkartıp süslü keselerde duvarlarda resim olarak asılı mahkûm bırakmıştır. Ancak ölülerin üzerine, kandil akşamları, cuma akşamları ya da dünyalık bir işimizin olması için çıkarılıp okunur üflenir hale gelmiştir. Kardeşlerim Kur’an’a ölülerin değil dirilerin ihtiyacı vardır. Bu nedenle İslâm beş şart ile sınırlandırılmış ve ibadetlerle adetler ve hurafeler din olarak yaşanır hale gelmiştir. Bütün İslâm ülkelerinde Kur’an aynı olduğu halde neden Müslümanlar birbirleri ile kavga ediyorlar hiç düşünmez misiniz? Hâlbuki din bize mutluluk için, Allah dostu olmamız için indirilmiştir.
Bunun yegâne kitabı da Kuran’dır. Kuran bir saadet davetiyesi, saadet reçetesi ve saadetin garantisidir. Her devirde Allah,ü Teâlâ Kuran’ı açıklaması için Devrin İmamlarını, tüm kavimlere kendi dilleri ile yaşadıkları dönemde Allah’a davet etmeleri ve onlara Kuran’ı açıklayarak nefislerini tezkiye etmeleri için devrin imamına bağlı Veli ve Kavim Resullerini seçerek göndermiştir. Ayrıca kendilerine tabi olunması için her karyeye kadar ulaşan mürşidler ve nezirler görevlendirmiştir. Kuran’da tek bir din, Hanif dini olarak belirtilen İslâm dini yani teslim dini olduğu halde, Kuran’dan uzaklaşınca, Allah’a gönülden yönelip ona ulaşmayı dileme, mürşid ve teslimler dinden çıkartılmıştır. Tasavvuf, Kur’an’ın tamamının yaşanması ve yaşatılması unutulmuş tasavvuf kişiye özeldir, tasavvuf hal halidir açıklanmaz diyerek örnek olması gereken tasavvuf ehlini ve tasavvufu yaşayanları kendilerini gizlemeleri ve doğruyu anlatmamaları ikaz edilir hale gelmiştir. İşte Kuran’daki İslâm, yani teslimler yaşanmadığı için din bir kültür olarak sadece şekilden ibadet bir din haline getirilmiştir.
Âlimler ise körün fil tarifi gibi dinin anladıkları yönlerini almışlar ve fırkalar meydana çıkmış her kes kendi görüş ve meşrebinin daha doğru olduğunu iddia ederek birbirleri ile barış yerine, savaşır halde gelmişler ve böylece dinimizi bir savaş dini haline getirmişlerdir. Hâlbuki Allah,ü Teâlâ fırkalara ayrılmayın demektedir, fırkalara ayrılanların gurup gurup olacaklarını ve hepsi kendilerinin doğru olduğuna inanıp birbirleri ile mücadele edeceklerini bize ayeti kerimede açıkça bildirmektedir.
30/RÛM–32 (O müşriklerden olmayın ki) onlar, dinlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.
3/ÂLİ İMRAN–103: Ve hepiniz, Allah’ın ipine sımsıkı tutunun, fırkalara ayrılmayın! Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın; siz (birbirinize) düşman olmuştunuz. Sonra sizin kalplerinizin arasını birleştirdi, böylece O’nun (Allah’ın) nimeti ile kardeşler oldunuz. Ve siz ateşten bir çukurun kenarında iken sizi ondan kurtardı. İşte Allah, ayetlerini size böyle açıklıyor. Umulur ki böylece siz hidayete erersiniz.
Allah’u Teala bize kesinlikle fırkalara ayrılmamamızı bize bildirmektedir. Allah’tan bir ipe yani Allah’a ulaşmayı dileyerek sıratı müstakime, insanlardan bir ipe, yani mürşidlere tabi olup tutunun diyerek fırkalara ayrılanların şirkte olduklarını belirttiği halde, aksine Allah ile kul arasına kimse giremez diyerek, mürşidi şirk olarak kabul ettiren şeytan, mürşitten kalan boşluğa kendisi girmiştir. Değerli kardeşlerim, Peygamber Efendimizin bile bir mürşidi vardır ki, o Cebrail Aleyhisselam’dır. Mutluluk ancak ve ancak Kuran’ı yaşamakla gerçekleşir. Bugün insanlar kuranı kerimi bir tarafa bırakmış el yazması kitaplarını okuyor ve doğruymuş gibi İslam’ı o kitaplar doğrultusunda yaşıyorlar. Hâlbuki Rabbim o kitapları yazanlara yazıklar(lanet) olsun demektedir. İşte ayeti kerimeler,
2/BAKARA–78: Ve onlardan bir kısmı ümmîlerdir. Onlar (Allah’ın) Kitabı’nı bilmezler, sadece emaniyeyi (kişilerin yazdığı kitapları) bilirler. Ve onlar sadece zanda bulunuyorlar.
2/BAKARA–79: Artık elleriyle (emaniye bilgiler içeren) kitabı yazanların vay haline! Sonra da onu (bu yazdıklarını) az bir bedel karşılığında satmak için: “Bu Allah’ın indindendir.” derler. İşte onlara yazıklar olsun, elleriyle yazdıkları şeylerden dolayı ve yazıklar olsun onlara, kazandıkları şeyler sebebiyle.
O yüzden diyoruz ki; gelin bütün emmaniye kitapları ve tartışılmaz denilen görüşleri bir kenara koyalım ve Kur’an’ı raflardan indirip hayatımıza geçirelim. Kuranı ise Allah,u Teâlâ’nın görevlendirdiği, Peygamber varisleri olan tasarruf rızasının sahibi Devrin İmamından, Veli Resullerden öğrenelim. Âlimlerin kendi anladıkları kısır görüşlerini anlattıkları ve bize Kuran ayetlerini yaşatmayan kitaplarından değil…
Unutmayalım ki Peygamber Efendimiz ve Sahabeyi Kiram zamanında Kurandan başka hiçbir kitap yoktu.
Allah razı olsun…
YORUMLAR