Bulutların güneşe küstüğü, yüreklerin bir telaşa düştüğü, hüzünlerin sağanak sağanak yağdığı selanlı bir geceden selamlar…
Güzel olan her şeyin bir tarafı her daim karanlıktır. Çadırsız, battaniyesiz ve savunmasız bir şekilde dağlarda gecelemek, işte böyledir.
Karasal alanların kara kütleleri, dağlar… Dağlardaki dostluk ciddi bir iştir. Malum: Durum ciddileşince, herkesten ve her şeyden şüphe etmeye başlarsınız. Çalılardan bile!
Dağda geceliyorsanız, mutlaka yedek bir planınızın olması lazım. Tedbir ve plan, güven ve huzur verir.
Dağlarda gece ve soğuk; hüzünlü türküler gibi alıp götürüyor insanı.. Öyle ya, huzur dolu yuvanızı ve sıcacık yatağınızı bırakıp da dağda gecelemek, zordur.
Dağlar, kapalı kutu gibidir. Gündüz ”tabiat harikası” olan bir alan, gece olunca, dünyanın en tehlikeli yerine dönüşebilir. Heleki ‘kayalık ve yokuşlu’ bir yerde gecelemişseniz, çevrenizden tuhaf sesler ve ulumalar eksik olmaz. O andan itibaren, “bu son olsun”la başlayan cümleler kurarsınız. İçinizden.
Dağları, doğal dinlenme tesisi olarak görüyorsanız, yıldızlı otellerde bile rahat edemezsiniz. Bazen, ağzı bozuk bir hava bile size tebelleş olur. Bazen de rüzgâr çıkar ve size, sabaha kadar hayat hikâyesini anlatır durur. Gece dağdaysanız “çıt” sesini bile adam yerine koymak zorundasınız.
Yüreklere dağlar gibi acılar girmezse kimse ufuklarda gezmez. Sonsuz ufuklarda gezmek elbette güzeldir. Ancak soğuk; bedeninizi bir kurt gibi kemirir. Memleketin sıcaklığını özlersiniz. Gece, ısınmanın tadına varmak için odunun ateşine minnet duyarsınız… Bazı dağların eli sıkıdır. Bir yudum su bile vermezler.
Saatlerce gezer de, su kaynağı bulamazsınız. Dağ, kuru bir yükselti demek değildir. Hüsrev Hatemi’nin de dediği gibi “Dağlar, duygusal canlılardır.” Bunu anlamak, biraz vaktimi aldı.” Güneşin sıcaklığı, karların beyazlığı ve yağmurlu toprak kokusu size adeta kıymetini bilmediğiniz şeyleri anlatır durur.
YORUMLAR