Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

BİR KADIN

“Sabahın nuruna hamdolsun…
Kirpiğe gülümseyen gözyaşına,
Avuçlara uzanan kelama!”

“Sabahın nuruna hamdolsun…

BİR KADIN

“Sabahın nuruna hamdolsun…
Kirpiğe gülümseyen gözyaşına,
Avuçlara uzanan kelama!”
Saçlarının üzerinden kayan örtüsünü el çabukluğuyla düzeltirken “Son bir şey daha” dedi, “Son bir şey Rabbim! Bugünüm ve bugünden sonrası yani ki ömrümün geri kalanı seninle dolu olsun, şu an ki gibi. Her yanımdan sevinç, her yanımdan huzur aksın!”
İnsan ki ona en çok huzur yakışıyordu. En çok sevgi ve en çok da sevmek yakışıyordu.

Kalbi sevdikleriyle törpülenen insanlar bazen vazgeçerlerdi sevmekten. Kırılırlar ve kırgınlıklarını affetmeyi bilmeyen yanlarıyla beslerlerdi. O zaman ortaya daha vahim, daha kötü bir şey çıkardı. Sırf sevdiğimiz bizi kırdı, sırf bizim canımızı acıttı diye yavaş yavaş karşımızdakine dönüşürdük. Dönüşmek lafı biraz hafif aslında, içimizdeki uyuyan canavarı uyandırdık. O canavar bir kez uyandı mı artık yanlışlar silsilesi başlardı. Acıttıkça kanardık, kanadıkça da acıtırdık. Ve anlardık zamanında edilmeyen affın, affı başka bir suça dönüştürdüğünü.

Kadın, içindeki sonsuz gibi görünen ama sonsuzda bir zerre olan sevgisiyle, zamanın içindeki yolculuğuna çıktığında çoktan öğrenmişti affetmenin başka suçları önlediğini, insanı daha baştan insan kıldığını.

O yüzden, içinde müthiş bir hafiflik ve derin bir güvenle ona sevmeyi öğreten Rabbinin adıyla başladı güne. “Rabbim!” dedi “Senin adınla, seninle başlıyorum bugüne…”
Ardından, bir “Ya Fettah!” çekti. Zoru, müşkülü, engeli ortadan kaldırana sığındı yeniden.
Ne güzeldi her isminin ardında saklanan sır. Ne güzeldi her sırrın sonunda yeniden açığa çıkan bir!
“Rabbim!” yeniden.
“Her kelimem sana çıkıyor, her başlangıcım sende son buluyorsa eğer, bil ki muhtaçlığım dan, bil ki sana olan yaklaşma isteğimden, bil ki sana layık olabilme dileğimden; şikâyet etme, kovma kalbinden.

Ben, her zaman genç, her zaman yeni olan sana sevdalıyım. Her yeni eskidi dünyamda, her sevgi bir şekilde son buldu da bir sen eskimedin, bir sana olan sevgim arttı da eksilmedi. Anladım ki bir tek sen vazgeçmedin benden. Bir tek sen, yaptığım her yanlışa rağmen sevdin. O yüzden işte diyeceğim ama değil, benim sana olan sevgim öyle ezeli ve öylesi ebedi ki hiçbir neden senin sevgin için sebep değil…
Kalbimden seviyorum seni!
Tüm varlığımla…

Bana verdiğin, gerçekte senin olan, sen olan, sen olan yanımla seviyorum seni.
Görene göstermek, görüleni İfşa etmek gerekmez ki. Bil ki öylece, kendimce seviyorum seni…
Kadın, gün boyu içten içe döndü dolaştı kalbinde.

Annesini hatırladı, Babasını, Kardeşlerini, Eşini, Çocuğunu ve daha kim varsa sevdiği ama hiçbiri değildi gerçekte en çok sevdiği. Kendi duvarlarına çarpa çarpa “Rabbim!” dedi. “Rabbim… Rabbim!”
O’ndan başka konuşulacak ve O’ndan başka konuşacak daha güzel bir dost bulamadı.
Bir zikir düştü diline. Kelamın üstünde, kelamdan öte.

“Allah” dedi, içindeki ses!
“Allah” dedi, âlemde olanlar…
Sanmıştı ki bir tek o seviyordu. Oysa âlem O’nun aşkıyla dönüyordu.
“Allah” dedi yeniden, demekle kalmayan, dedirten yanıyla yeniden… Bir tebessüm oturdu içine, gün boyu hiç gitmeyen huzurun üstüne.
Kadın, bir kalbine baktı, bir evrene. Elini uzattı cümle âleme. O varsa ne güzeldi yaşamak ne güzeldi zamanda bir yolcu olmak.
Dedi:
“Sabahın ve akşamın nuruna hamdolsun…
Kirpiğe gülümseyen gözyaşına,
Ve O’na ulaşan kelama!
Sır gibi, su gibi aziz olan duaya,
Ve O’na,
Rabbime hamdolsun… Hamdolsun!” Allah razı olsun.