Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

“KAYYIMLAR DEMOKRATİK DÜZENE, YURTTAŞLARIN HAK VE HÜRRİYETLERİNE YÖNELİK AÇIK BİR SALDIRIDIR”

Batman Barosu İnsan Hakları Merkezinin, İnsan Hakları Haftası münasebetiyle bugün yaptığı açıklamada, “Demokratik Düzene, Yurttaşların Hak Ve Hürriyetlerine Yönelik Açık Bir Saldırıdır” ifadelerine yer verildi…

Batman Barosu İnsan Hakları

Batman Barosu İnsan Hakları Merkezinin, İnsan Hakları Haftası münasebetiyle bugün yaptığı açıklamada, “Demokratik Düzene, Yurttaşların Hak Ve Hürriyetlerine Yönelik Açık Bir Saldırıdır” ifadelerine yer verildi.

Batman Barosu İnsan Hakları Merkezi tarafından yapılan açıklamada, 2015 yılının 28 Kasımı’nda Diyarbakır ile özdeşlemiş Dört Ayaklı Minare önünde karanlıkta bırakılmaya çalışılan bir suikast sonucu katledilen değerli hukukçu, insan hakları savunucusu, meslek rehberimiz Av. Tahir ELÇİ’yi, İnsan Hakları Merkezimizin ismini aldığı ve yine insani yardım amacıyla olay yerine giderken bir patlama sonucu kaybettiğimiz başkanımız Av. Sedat ÖZEVİN’i, Av. Zekeriya AYDIN’ı ve isimlerini sayamadığımız tüm hak savunucularını saygı, minnet ve özlemle anıyoruz.

BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin kabul ve ilanının 76. yıldönümündeyiz. İnsanlık ailesinin hak ve eşitliğe dair büyük mücadelesi sonucunda 10 Aralık 1948 tarihinde kabul edilen Evrensel Bildirge’nin başlangıç bölümünde tam da olması gerektiği şekilde, insanlık ailesinin bütün üyeleri için eşit, bölünemez ve devredilmez hakların tanınmasının, dünyada özgürlüğün, adaletin ve barışın temeli olduğu vurgulanmıştır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde belirtildiği gibi barış, adalet, eşitlik, özgürlük ve insan onurunun korunması her birey için mutlak nitelikte olup bu konuda Evrensel Beyannameye imza atan devletleri bu hakların korunması ve güvence altına alınması hususunda üstlerine düşen sorumluluğu yerine getirmeye çağırıyoruz.

Türkiye’nin 6 Nisan 1949 tarihinde imzaladığı ve yükümlülüklerini kabul ettiği bu bildirgenin gereklerini yerine getirmede, geçmişten günümüze sözleşmede teminat altına alınan kişi hak ve özgürlüklerinin korunması ve geliştirilmesi konusunda yeterli derecede gerekli adımları atmadığı değerli kamuoyunun da malumudur.

Türkiye’nin kuruluşundan beridir devam eden güvenlikçi politikalar ülkede insan haklarına dayalı bir sistemin ve demokratik bir toplum düzeninin oluşmasının önündeki en büyük engel olmaya devam etmektedir. Bu güvenlikçi politikalar 2024 yılında da en üst düzeyde devam etmiş ve birçok hak ihlaline sebebiyet vermiştir. Ülkenin farklı etnisitelerden oluştuğu gerçeği karşısında ülkedeki hak ve hukuka dair uygulamalarda da adeta farklı hukuk rejiminin uygulandığına şahitlik etmekteyiz. Bu kapsamda demokrasiye darbe mahiyetindeki kayyum uygulaması tüm itiraz ve mağduriyetlere rağmen Bölgemizde 2024 yılında da devam etmiştir. İçişleri Bakanlığınca Esenyurt ilçesinin ardından, Mardin Büyükşehir Belediyesi, Batman Belediyesi ve Şanlıurfa’nın Halfeti Belediyesi’ne, ardından Van’ın Bahçesaray İlçesi Belediyesine kayyım atanmıştır.

Seçimle gelen belediye başkanlarına yönelik seri şekilde uygulanan kayyım uygulaması pratikte kayyım rejiminin ortaya konulduğunu göstermektedir. Kayyım rejimi ile seçmenin iradesi kapsamında demokrasi bir kez daha yok sayılmaktadır. Anılan suça ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile Anayasa Mahkemesi’nin ihlale dair birden fazla içtihadı mevcut olup, nihayetinde bu madde Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararına rağmen, mahkûmiyet hükmü kurularak, bu hususun karar henüz kesinleşmemişken kayyım uygulamasına gerekçe yapılması, kayyım rejiminin siyasi saikle yapıldığına dair şüphe uyandırmaktadır.

“Örgüte üye olmamakla beraber örgüt adına suç işlemek” suçunun geniş yorumlanabilirliği ve belirsizliği temel insan haklarını ihlal eder mahiyette olup, temel hakların kullanımında caydırıcı etki yaratmaktadır. Anayasa’nın 67. maddesinde düzenlenen “Seçme ve Seçilme Hakkı”nın ağır ihlali olarak nitelendirdiğimiz kayyum uygulamalarının hala devam etmesi, toplum iradesinin idari merciler tarafından tanınmamaya yönelik bir keyfilik olduğu kamuoyunun da malumudur. Bu durum demokratik düzene, yurttaşların hak ve hürriyetlerine yönelik açık bir saldırıdır. Karar mercilerini ivedilikle toplumun iradesine saygı duymaya ve kayyum uygulamasına son vermeye, seçilen yöneticileri tüm haklarıyla birlikte görevlerine iade etmeye çağırıyoruz.

Kayyım atanan 3 belediyede kolluk protesto hakkını kullanan halka müdahale kolluk mensupları tarafından anonslar yapılmadan müdahale yapıldığı, bu sırada yurttaşların ablukaya alındığı, demokratik tepkilerini göstermek isteyen göstericilere yönelik tazyikli su ve biber gazı sıkıldığı, tazyikli su ve biber gazı sıkılırken herhangi bir uyarı yapılmadığı, özetle kolluk tarafından PSVK 16. Maddesine aykırı surette, kanuna aykırı müdahaleler yapıldığı gözlenmiştir. ÖHD trarfından hazırlanan rapora göre, kayyım atanmasının sonrasında gözaltılar sırasında Halfeti’de 8 kişi, Mardin’de 9 kişi Batman’da ise gözaltına alınanlardan görüştüğümüz yurttaşların bir kısmı (en az 30 yurttaş), işkence ve kötü muameleye maruz kaldıklarını aktarmışlardır. Gözaltına alınan ve tutuklanan kişilere yönelik kötü muamele ve işkencenin kabul edilemez olduğunu vurgular, buna Batman Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde dair suç duyurusunda bulunduğumuzu belirtiriz.

Bilindiği üzere Türkiye, Avrupa Konseyi’nin kurucu üyelerinden biridir. Avrupa Konseyi’nin hak ve özgürlüklere ilişkin kabul etmiş olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Türkiye de taraftır. Bu sözleşmenin ihlali noktasında yargı merci olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları da Anayasa’nın 90’ıncı maddesi uyarınca ulusal hukukun ayrılmaz bir parçasıdır. Ancak iç hukukun ayrılmaz bir parçası olan, iç hukuktaki mevzuatla çatışması halinde Anayasa m. 90 uyarınca üstünlük tanınan AİHM hukuku bu ülkede son yıllarda ısrarla uygulanmamaktadır. AİHM hukukunu tanımamaya yönelik keyfilik 2024 yılında da devam etmiştir. Anayasaya açıkça aykırı olan bu keyfilik ile en açık örneğiyle HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin DEMİRTAŞ ve sivil toplum aktivisti Osman KAVALA olmak üzere birçok yurttaş cezaevlerinde tutulmaya devam etmektedir. Bu konuda yargı mercileri başta olmak üzere kamu gücünü kullanan tüm görevlileri varoluş amaçlarına, bir diğer ifadeyle Anayasa’ya yeminleri doğrultusunda davranmaya davet ediyoruz.

Aynı şekilde AİHM’nin yakın zamanda verdiği Yalçınkaya/Türkiye kararı doğrultusunda gerek KHK kapsamında gerek ise diğer ceza soruşturma ve kovuşturmaları kapsamında mağdur edilen insanların mağduriyetinin bir an önce giderilmesini talep ediyoruz. Son yıllarda yurttaşların en temel haklarından biri olan “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü” haklarının illerdeki mülki amirlerin kararlarıyla keyfi olarak engellendiğini görmekteyiz. Yargının denetiminin “yetişemediği” bu uygulamalar toplum hukukuna yönelik açık bir hak ihlalidir.

Yukarıda belirttiğimiz sorunların ekseriyetinin, Kürt Meselesinde çözümsüzlükte ısrar ve güvenlikçi politikalardan kaynaklandığını hepimiz biliyoruz. Sizlerin de malumu olduğu üzere bu ülkede 2012 yılından başlayıp 2015 yılında sonlandırılan ve toplumsal bir barış sağlama amacı taşıdığına inandığımız Çözüm Süreci yaşandı. Bu sürecin toplumun tüm kesimlerindeki olumlu karşılığı gösterdi ki, Kürt Meselesi’nin çözümü ideoloji ve siyaset üstü olup toplumsal bir ihtiyaçtır. Bu kapsamda Kürt Meselesinin çözümünün, Tahir ELÇİ’nin de vurguladığı üzere silah, çatışma ve operasyon dışı yöntemler ve diyalogdan geçtiğini ifade etmek istiyoruz. Bu sene Meclis’e sunulup, yürürlüğe konulması planlanan etki ajanlığı düzenlemesinin basın özgürlüğü, haber verme ve alma hakkı ve ifade özgürlüğü gibi toplum için vazgeçilmez olan ve demokrasinin de temelini oluşturan anayasal hakları ciddi şekilde kısıtlar mahiyette olduğu görülmüştür. Bu şekildeki bir yasanın teklif edilip, toplumda tartışmaya açılması dahi endişe vericidir.

12.06.2024 tarihinde görülen Tahir ELÇİ dosyasının karar duruşmasında dosya kapsamında yargılanan tüm kolluk görevlilerinin beraatleri yönünde karar verildiği görülmüştür. Dosya kapsamında yapılan yargılamanın tarafsız olmadığı görülmüş, 90’lı yıllarda Kürt illerinde yaşanan ağır ve sistematik insan hakları ihlallerini AİHM’e taşıyan, Bölgemizde yapılan her tür haksızlığa karşı sesini çıkaran, Diyarbakır Barosu başkanı sıfatıyla açıklama yaparken katledilen insan hakları savunucusu Tahir Elçi cinayetinin Dört Ayaklı Minare ile sınırlı surette incelenmeye çalışıldığı, dönemin başbakanının bu cinayete dair ‘siyasi suikast olduğu’ şeklindeki beyanına rağmen bu hususun araştırılmadığı, yapılan yargılama kapsamında delil karartma iddialarının araştırılmadığı, yaşam hakkı ihlaline sebebiyet veren bu tür bir dosyada ‘etkili soruşturma yükümlülüğü’nün ihlal edildiği görülmüştür.

Yine bir senelik zaman dilimi içerisinde Kürtçe şarkılar eşliğinde halay çeken onlarca kişinin sosyal medya üzerinden hedef gösterilmeleri ardından gözaltına alındıkları, gözaltında kötü muamele ile karşılaştıkları ve bazı kişilerin tutuklandıkları yazılı ve görsel basına yansımıştır. Kürtler ve Kürt meselesi mevzubahis olduğunda devletin güvenlikçi politikaları ve yargısal tasarruflarının devreye girmesi kabul edilemez olup, bu çerçevede halay videoları üzerinden gerçekleştirilen gözaltı ve tutuklama furyasının demokratik bir hukuk devletinde yeri olmadığını tekraren belirtiriz.

Geçen bir yıllık süre zarfından ifade özgürlüğü kapsamında kalan beyanlarından ötürü birçok kişinin sosyal medya üzerinden hedef gösterildikleri, ardındansa tutuklandıkları görülmüştür. Suriye’de yaşanan kriz döneminde Kürtler ve Hristiyanlar başta olmak üzere diğer gruplara yönelik gerçekleştirilen insanlık dışı eylemlere karşı sosyal medya hesabı üzerinden fikirlerini dile getiren Prof. Dr. Cenap EKİNCİ önce bazı gruplarca sosyal medya üzerinden hedef gösterilmiş, akabinde ise Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca örgüt propagandası yapma suçu iddiasıyla ifadesi alınarak, tutuklanmıştır.

9 Eylül 2024 günü başlayan 2024 – 2025 eğitim öğretim yılında da milyonlarca çocuğun anadilde eğitim hakkı göz ardı edilmiştir. Sendikalar ve dil dernekleri başta olmak üzere birçok kesimden gelen taleplere rağmen, Kürtçe başta olmak üzere diğer dillerin eğitim dili olması talebiyle birçok kentte açıklama yapılmıştır. Tekraren belirtiyoruz ki anadilde eğitim herkesin hakkıdır. Kürtçe anadilde eğitim hakkının tanınmasına yönelik talebimiz bu hak sağlanana dek her platformda dile getirilecektir. Geçtiğimiz yılda ülkede en çok baskı ve saldırıya uğrayan kesimlerden biri de basın mensupları olmuştur. Mesleğinin varlık amacı gereği kamuoyuna doğru bilgiyi en kısa sürede ulaştırarak kamuoyunun bilgi edinme hakkını işlevsel kılan basın emekçileri özellikle sosyal medyada çok ciddi hedef göstermelere maruz kalmışlardır. Bu hedef göstermeler sonucunda bağımsız ve tarafsız basına yönelik sansürün kalıcılaştırması amacıyla yürürlüğe konulduğunu düşündüğümüz “Dezenformasyonla Mücadele Yasası” kapsamında birçok basın mensubu hakkında soruşturmalar açılmış ve nihayetinde tutuklanmışlardır.

Yargı da vermiş olduğu kararlar ile bu linç ve susturma saldırılarına yol açmıştır. Ancak yurttaşın hak ve özgürlüklerinin teminatı olan yargıdan bağımsız ve tarafsız kalmasını, hedef gösterme uygulamalarının yurttaşın hak ve hukukunu rehin almasına müsaadeye yer vermemesini bekliyoruz. Yazılı ve sözlü basında, sosyal medyada yapılan hedef göstermeleri siyasi iklimden kaynaklandığını hatırlatır, siyasetin gölgesinin yargıya düşmemesi gerektiğini önemle vurguluyoruz. 6 – 7 Şubat 2023 depremi üzerinden epeyce bir süre geçmiş olmasına rağmen, deprem mağdurlarının yaralarının henüz sarılmadığı, sorumluların etkin şekilde yargılanmadıkları görülmüştür.

Sözlerimize son verirken,İnsan hakları savunucuları olarak bir yıldan uzun süredir Gazze’de yaşanan insanlık dramına sebebiyet verenleri şiddetle kınıyoruz. Kimden gelirse ve kime yönelirse yönelsin yetişkin, kadın, çocuk ayrımı yapmadan sivillere yönelik her türlü saldırının karşısında olduğumuzu belirtmek istiyoruz. Yerleşim alanlarına yönelik bombalama ve patlama olayları, yaşam hakkı ile diğer temel insan haklarının ağır ve sistematik surette ihlaline sebebiyet vermektedir. Uluslararası kamuoyunu Filistin’de yaşanan insanlık dramının sona ermesi için sözlerden ziyade eylemlerle kararlı adımlar atmaya çağırıyoruz.

Yine Suriye’de son dönemde artan çatışmaların son bulması çağrısında bulunuyor; Sivillere yönelen her tür saldırı ve şiddet eylemlerini kınıyoruz. Bu düşüncelerle kamuoyunun 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nü kutlar, bugünün hak ve hukuk idealiyle topluma güç vermesini diliyoruz denildi.