Günümüz dünyasında mutluluğun peşinden koşmak adeta bir trend haline geldi. Herkes mutlu olmanın yollarını arıyor, farklı deneyimlerle mutluluğun izini sürüyor. Ama asıl soru şu: Bir toplumun bütünüyle mutlu olması mümkün mü?
Kahve fincanım elimde, penceremden dışarı bakarken bu soruyu düşünüyorum. Sokakta oynayan çocukların neşesi, parktaki insanların huzuru, marketten alışveriş yapan komşuların yüzündeki tebessüm… Hepsi bir parça mutluluk sunuyor, değil mi? Ama mutlu bir toplum yaratmak, sadece bireylerin anlık mutluluklarından mı ibaret?
Ünlü filozof Aristoteles’in dediği gibi, “İnsanın amacı, mutlu olmaktır.” Ancak bu mutluluğu sadece bireysel düzeyde değil, toplumsal düzeyde de hedeflemeliyiz. Mutlu bir toplum yaratmanın, her şeyden önce adaletli ve eşitlikçi bir yapıya sahip olmaktan geçtiğine inanıyorum. Herkesin fırsat eşitliğine sahip olduğu, adil bir düzenin varlığı, toplumun mutluluğunu arttıran en önemli unsurlardan biri.
Bunun yanı sıra, toplumsal dayanışma ve sevgi de çok önemli. Hepimiz bireysel olarak mutlu olsak bile, etrafımızdaki insanların mutsuzluğu bizleri de etkiler. Bu yüzden, mutlu bir toplum yaratmak için birbirimize destek olmamız, empati kurmamız ve yardımsever olmamız gerekiyor. İslamiyet’te de bu kavramlar oldukça önemli bir yer tutar. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” sözü, toplumsal dayanışmanın ve paylaşmanın ne kadar önemli olduğunu vurgular. Belki de bu yüzden eski komşuluk ilişkilerini özlüyoruz. Bir fincan kahveyle kapımızı çalan komşularımızın yerini, artık sadece ekranlar aldı. Ama biz istersek, bu durum değişebilir.
Bir diğer önemli nokta da, toplumun genel ruh halini belirleyen kültürel ve sosyal aktiviteler. Tiyatrodan sinemaya, müzikten sanata kadar, kültürel etkinlikler insanların ruhunu besler ve onları mutlu eder. Bu tür etkinliklerin desteklenmesi ve erişilebilir olması, toplumun genel mutluluk seviyesini arttırır. John Stuart Mill’in “Mutluluğun yolu, ruhun sürekli eğitilmesinden geçer” sözü bu durumu oldukça güzel özetler.
Elbette, ekonomik koşullar da bu konuda belirleyici bir etken. İnsanın temel ihtiyaçlarını karşılayabildiği, geleceğe güvenle bakabildiği bir ortamda yaşaması, onun mutluluk düzeyini arttırır. Bunun için de ekonomik istikrar ve adil gelir dağılımı çok önemli. Toplumdaki ekonomik dengesizliği azaltmayı amaçlamak gerekir.
Sonuç olarak, mutlu bir toplum yaratmak elbette mümkün. Ama bu, bireysel mutluluklardan ziyade, toplumsal adalet, dayanışma, sevgi ve kültürel zenginliklerle besleniyor. Hepimiz bu yolda küçük de olsa adımlar atabiliriz.
Mahatma Gandhi’nin şu sözü bu duruma ışık tutuyor: “Dünyada görmek istediğin değişimin kendisi ol.”
Belki birine güler yüzle “Merhaba” demek, belki de bir şey paylaşmak. Küçük adımlar, büyük değişimlere yol açabilir.
İşte böyle düşüncelerle kahvemi bitiriyorum. Kim bilir, belki de yarın sokakta birine gülümseyerek başladığımız küçük bir hareket, büyük bir mutluluk zincirine dönüşür. Hayal mi gerçek mi? Denemeye değer!
YORUMLAR